20-Nisan-2024 05:49:45

Cankoç Medya Kuruluşudur.

$
Osmanlı’da ticaret ahlakı

Osmanlı’da ticaret ahlakı

Bugün Türkiye’de ticaret ahlakının, müşteri ve esnaf diyaloğunun hangi noktaya geldiğini düşünürsek Osmanlı’nın torunu olmakla veya 600 yıllık Osmanlı tarihiyle övünme hakkına sahip olup olmadığımız net anlaşılır. Çünkü Osmanlı’da ki ticaret ahlakı ile günümüzde ki ticaret ahlakını karşılaştırdığımızda maatteessüf kutsal bildiğimiz en önemli değerlerimizin kaybolduğu ortaya çıkmaktadır. Şimdi aşağıdaki yazıyı okuyalım ve övünelim mi dövünelim mi karar verelim;

“Osmanlı Devleti kurmuş olduğu medeniyeti ile doğruluk ve adalet üzerine cihana ışık saçtığı günlerde, Hollanda Ticaret Odası’nda bir karar alınırken oyların eşit çıkması halinde, oda reisinin : “İçinizde Türklerle alış veriş eden var mı?” diye sorup birinden “evet” cevabını alınca da onun oyunu, imtiyazlı olarak iki oy olarak kabul ederdi. Türklerle alışverişte bulunan kişiye bu alış veriş Avrupa’da ayrı bir itibar ve güven kazandırmaktadır. Bundan dolayı da gittiği her yerde imtiyazlı konuma gelmektedir. Çünkü Osmanlı’da ticaretin her alanında dürüstlük ve ahlak en önemli değerdi.

Yabancı bir kumaş tacirinin Osmanlı ülkesine gelerek bir kumaş imalathanesinin mallarını beğenip hepsini almak istedikten sonra, mal sahibinin kumaş toplarını denklerken bir top kumaşı ayırdığını görüp bu hareketinin sebebini sorması üzerine, Osmanlı esnafı ” Onu sana veremem, kusurludur” cevabını verir. Yabancı tacirin “ziyanı yok, önemli değil” demesine rağmen Osmanlı esnafı o kumaş topunu vermemekte direterek: ” Ben malımın kusurlu olduğunu söyledim, biliyorsunuz. Fakat siz onu kendi memleketinizde satarken, alıcılarınız orada benim bunları size söylemiş olduğumu bilmeyeceklerdir. Böylece de müşterilerinize kusurlu mal satmış olacağım. Neticede Osmanlı’nın gururu şeref ve haysiyeti rencide olacak, bizi de hilekâr sanacaklardır. Onun için bu sakat topu asla size veremem…” diyerek kumaşı vermeyişinin sebebini izah etti. XVIII. asrın sonlarında Türkler arasında çeyrek asır yaşayan d.’Ohsson, şöyle der: “Osmanlılar, Kur’an ‘da ifade edilen doğruluk, ahlâk ve namus prensiplerine çok bağlıdırlar. Aralarındaki bütün sosyal münasebet ve düzen, iyi niyet ve şefkate dayanır. Başka ülkelerde olduğu gibi, aralarında yazılı anlaşma yapmaya lüzum görmezler. İyi niyet ve söz, her şeyi halleder. Osmanlılar, verdikleri sözün esiridirler. Bu tutumları, yalnız dindaşlarına karşı değildir. Hangi dinden olursa olsun, yabancılara karşı da böyle hareket ederler. Sözlerini tutma hususunda, onlara göre Müslim ve gayri Müslim olmanın hiç bir farkı yoktur. Gayri meşru olan her kazancı, ahlaksızlık ve dine aykırı görürler. Gayri meşru edinilmiş servetin, bu dünyada da, öteki dünyada da insanı bedbaht edeceğine samimi şekilde inanırlar.”

Osmanlı’nın son döneminde “1850’li yıllarda İstanbul’da uzun yıllar kalmış bir batılı tarihçi olan M.A. Ubicini’nin şehirde yaşayan değişik milletlerin karakter yapılarını öğrendikten sonra, hatıralarında: “Bir kaide olarak, Ermeni’ye istediği paranın yarısını, Rum’a üçte bir, Yahudi’ye dörtte birini veriniz. Fakat bir Müslümanla alış veriş ettiğiniz zaman istediği fiyattan emin olunuz ve istediğini veriniz” diye yazar. 1717- 1718 yılları arasında İstanbul’da İngiliz elçiliği yapan G.Montagu’nun hanımı Lady Montagu’nun, Osmanlı toplumundaki ticaret ahlâkı ile alâkalı hâtıralarında, oldukça enteresan bir şekilde : “İngiltere’de yalancılar yaptıklarıyla övünürler. Burada ise (Osmanlı’da) yalan söylediğinden emin olunduğu zaman yalancının alnına kızgın demir basılıyor. Bu kanun eğer bizde uygulanırsa ne kadar güzel yüzün bozulduğu, ne kadar kibar sınıfına mensup kişilerin kaşlarına kadar inen peruklarla dolaşmaya mecbur kaldıkları görülür.” diye yazar.

Özel yazı dizimiz devam edecek.

Cevap bırakın