25-Nisan-2024 08:29:50

Cankoç Medya Kuruluşudur.

$
Papazların oyununu bozan rüya

Papazların oyununu bozan rüya

Adını dünyaya duyuran Koca Mimar Sinan, Süleymaniye Camii’ni Padişah Kanuni Süleyman Han adına 1551-1558 yılları arasında inşa etti. Mimar Sinan’ın “kalfalık eserim” dediği Süleymaniye Camii aynı zamanda Ayasofya’ya karşı yapılan bir ibadethaneydi. Medrese, kütüphane, hastane, hamam, imaret, hazire ve dükkanlardan oluşan Süleymaniye Külliyesi’nin bir parçasıydı.

Osmanlı’nın büyük bir cami yaptırdığını duyan Hıristiyan dünyası, Ayasofya’yı gölgede bırakacak bir mimari yapının ortaya çıkmasından çok rahatsız oldu. Cami yapımını engellemeyeceklerini düşünen Vatikan, sinsi bir plan yaptı. Bununla Osmanlı’dan intikam almaya kalkıştı. Vatikan, büyük bir mermer blok içerisine dışarıdan belli olmayacak şekilde “haç” döktürdü. Papazlar ve din adamlarından oluşan bir heyet, Kanuni Sultan Süleyman Han’a gelerek, “muhteşem mabedinize bizim de katkımız olsun”diyerek kırmızı renkli büyük mermeri teslim etti. Ardından taşı caminin kıble yönündeki imamın namaz kıldırdığı yer olan mihraba yerleştirilmesi konusunda nazikçe ısrarlarını dile getiren heyet, Vatikan’a geri döndü.

Vatikan’da taş ustalarının ortasına bir haç koydukları iki mermer bloğu öylesine ustalıkla yerleştirilmişti ki dışarıdan fark edilebilmesi hiç mümkün değildi. Plan gerçekten oldukça çok sinsiydi ki Müslümanlar hiç farkında olmadan haça karşı ibadet edeceklerdi.

Sultan Süleyman, taşın tam istenildiği şekilde yerleştirilmesi için Mimar Sinan’a talimat verdi. O gece Mimar Sinan, gördüğü bir rüya üzerine taşı ikiye böldürttü. İçinden haç şeklinde dökülmüş başka bir taş ile karşılaştı. Bu durumu hemen padişaha haber verdi. Kanuni Sultan Süleyman, bu taşın iki parçasını da Süleymaniye Camii’nin tam iç avlu girişinde bulunan karşılıklı iki kapının zeminine yerleştirilmesini emretti. Böylelikle avluya girecek olanlar “haçı çiğneyip içeri öyle gireceklerdi”

Taş iki ayrı kapının giriş zeminine yerleştirildikten sonra Papazlara haber gönderildi. “Hediyenizi aldık, kabul ettik. Taşı da doğru yere yerleştirdik!”

Böylece Hıristiyan dünyası kendi kurduğu tuzağa düştü. Çünkü Sülemaniye Camii’ne giren herkes asırlarca bu iki haçlı mermerin üzerinden geçerek içerde ibadetlerini yapıyor.

GEREDE’MİZİN ESKİ GÜNLERİNDE GİYİM-KUŞAM

Gerede’mizde bundan 50 sene veya öncesinde erkek ve kadınlar arasında kaç-göç vardı. Erkeklerin yoğun olarak bulunduğu yerlerde kadınlar açık gezemezdi. Yalnız bayan öğretmen ve bayan memurların veya şehrimize dışarıdan tayin olan memur hanımlarının elbette ki bir ayrıcalığı vardı. Onlar, başörtü ve manto ile gezerlerdi. Geredeli kızların serpilip geliştikleri yaştan itibaren gündelik olarak, beriden yukarısını “örtme” denilen, çoğunlukla damalı, desenli bez ile kapatıp, belden aşağısına ekseriya belden büzgülü, dar paçalı, boyu ayak bileğinden itibaren başlayan şalvar (mahallen don diye anılır) giyinilirdi. Mahalle aralarında yüz tamamen açıktı. Çarşı içinde gezerken ise kadınların sadece yüzü görünürdü.

Yabanlık (düğün ve özel günlerde giyilen) olarak ise üst kısmı kahverengi veya yeşil olup, etekleri “su” diye tabir edilen süslü, yünden dokunmuş, mahallen “atkı” denilen bir örtü örtünülürdü. Elbise kumaşından yapılmış, beli lastikli, boyu diz kapağının biraz altında başlayan “etek” (mahallen eteklik diye anılırdı) giyinilirdi. Bacaklara ten rengi veya siyah renkli müslin çorap giyilir, ayaklarda ise yazın pabuç, kışın mest-lastik giyilirdi.

Genç kız ve gelinler için mestlerin altına çift kösele konur ve gıcırdaması temin edilirdi. Ahşap evlerde genç kızların gıcırdak mestle gezinmesi bir başka alem olurdu. Genç gelinlik kızların ve yeni gelinlerin tabanı ahşap olan sofalarda ve odalarda, kıvrak, kıvrak ve gıcırdaklı meslerle dolaşmalarının onların yüreğinde tarifsiz bir zevki vardı. Bundan genç kız ve gelinler çok hoşlanırlardı.

Kadın, genç kız ve gelinler sokakta, kendi hallerinde yürürken göz, ağız ve çene örtmeden dışarıda bırakıldığı halde, karşıdan yabancı bir erkeğin geldiği görüldüğünde hafif yan dönülerek örtme açılıp, tazelenir ve gözler dışarıda kalacak şekilde yeniden örtme bürünülürdü. Bu arada gelinlik çağına gelmiş genç kızlar, göz koydukları delikanlı ile veya tarafından göz konulan delikanlı ile karşılaştıklarında birbirlerine yaklaşık 8-10 adım kala “örtme tazeleme seremonisi bahanesiyle, gelen delikanlıya nasıl güzel olduklarını gösterebilmek için hafif yan dönüş yapmadan doğrudan örtme tazeleyerek, bel ile yüz arasındaki bölümü tamamen gösterirlerdi. Zengin kızları ise bu arada beşibirlik, altın, küpe varsa broş ve altın takılarını da bir güzel sergileyerek delikanlının aklını başından alırlardı.

Cevap bırakın